Meşrutiyetle birlikte canlılık kazanan gazetecilik hareketleri sonucu ilk kez 1908 yılında İstanbul'da bir cemiyet kurulması düşünülmüş ancak; bu fiiliyata geçememiştir.1917 yılına gelindiğinde o dönemin en yaşlı gazetecisi Mahmut Sadık Bey'in başkanlığında Yunus Nadi (Abalıoğlu )' nin ikinci baskanlığında ve Ahmet Emin ( Yalman )' in genel sekreterliğinde "Osmanlı Matbuat Cemiyeti" adıyla ilk meslek kuruluşu gerçekleştirildi. İlk kongresi 15 Şubat 1917 tarihinde yapIlan bu cemiyetin adı yasayla 1920' de "Türk Matbuat Cemiyeti " ne çevrilmiştir. 1923' den sonra da adı" Matbuat Cemiyeti" , 1930' da ise "İstanbul Matbuat Cemiyeti " adıyla faaliyet gosterirken 1935'te Atatürk'ün isteği üzerine yine yasa ile adi " Basın Kurumu " olarak değiştirilmişti. 1938 yılında ise Yasa gereği Turkiye'de 5 basın bölgesinde " Basın Birligi 2 kurulması öngörülmüş, buna göre İstanbul, Ankara, Izmir, Adana ve Trabzon' da bu kuruluş gerçekleştirilerek faaliyete geçirildi.
Büyük Önder Atatürk'ün Basın Hakkındaki Görüşleri
(1922) Bir toplumun müşterek ve umumî hisleri ve fikirleri vardır. Toplumların kıymetleri, medenileşme seviyeleri, arzu ve eğilimleri ancak bu umumî his ve fikirlerin belirme ve görünme derecesiyle anlaşılır. Bir toplumu sevk ve idare eden insanlar için, toplumun talihi üzerinde hüküm vermek mevkiinde bulunan dostlar ve düşmanlar için ölçü, bu topluluğun kamuoyundan anlaşılan kabiliyet ve kıymettir. Bundan ötürü milletler, kamuoyunu dünyaya tanıtmak mecburiyetindedir. Bütün dünya kamuoyu hakkında bilgi sahibi olma ise, yaşam gereklerinin düzenlenmesi için şüphesiz lâzımdır. Bu hususta mevcut vasıtaların birincisi ve en mühimi basındır. Basın, milletin umumî sesidir. Bir milleti aydınlatma ve uyarmada, bir millete muhtaç olduğu fikrî gıdayı vermekte, özet olarak bir milletin mutluluk hedefi olan müşterek istikamette yürümesini teminde, basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir.
(1925) Basın hürriyetinin mahzurlarının giderilmesinin yine basın hürriyetiyle mümkün olduğuna dair bu Büyük Meclis'in yol gösterme ve düzenleme sahasında güzel karşılanan esaslar, eğer cumhuriyetin ruhu olan faziletten mahrum kendini bilmezlere, basının sinesinde haydutluk fırsatını verirse, eğer halkı aldatan ve doğru yoldan çıkaranların fikriyat sahasındaki uğursuz tesirleri, tarlasında çalışan suçsuz vatandaşların kanlarını akıtmasına, yuvalarının dağılmasına sebep olursa ve eğer en nihayet haydutluğun en kötüsünü göze alan bu gibi kimseler, kanunların özel müsaadelerinden istifade imkânını bulurlarsa Büyük Millet Meclisi'nin eğitici ve ezici kudretinin müdahale ve uyarması elbette gerekli olur.